Seviyor-Sevmiyor

Altın sarısı saçları, pürüzsüz beyaz teni, ince ve uzun narin vücudu ile masumiyeti hatırlatıyordu çayır perisi Belides. Yemyeşil çimenlerin üstünde gezerken çıplak ayakları ile basmıyor, çimenlere adeta dokunuyordu.
Onu pek yalnız göremezdiniz. Kendisi gibi güzel, narin, zarif tanrıçalarla dolaşırdı. Parkta, bahçede, uçurumun kenarında biterlerdi. Hepsinin üstünde uzun beyaz elbiseleri ve sarı saçlarına kondurulmuş çiçeklerden yapılmış taçları ile uzaktan bakıldığında papatya tarlasını hatırlatırdı.

Onların en sevdikleri mevsim gelmişti ılık ilkbahar. Masmavi gökyüzünden güneş evlerine misafir olmaya başlamıştı. Çayır perisi Belides ve arkadaşları o sabah erkenden uyandılar. Sarayın büyüleyici güzellikte ki bahçesinde buluştular. Sepetlerindeki nektar ve ambroisa yiyecekleri neşe içinde yiyip içiyor bir yandan da insanların günlük hayatlarını izleyip onlara nasıl meleksi dokunuşlar yapacaklarını konuşuyorlardı. Yine papatya tarlası oluşturmuşlardı aralarında.

Güneşli bahçede eğlenirken müzik sırası gelmişti. Flütlerini çıkarıp çalmaya başladılar hep birlikte. Tüm doğa onların sesini duydu önlerinde saygı ile eğildi. Gösterişten uzak, sadelikten, doğallıktan yana çayır perisi Belides ve tanrıçalar kendilerinden geçmişti. Tüm tanrı ve tanrıçalar onlara hayranlıkla bakar ve herkes çok severdi. Belides ve arkadaşları gruplar halinde dolaşırlar ve insanlara yalnız olmadığını hissettirirlerdi.
Güneş batmak üzere idi Bu sırada meyvelerin ve bahçelerin tanrısı Vertumnus ağır adımlarla yanlarına doğru gelmeye başladı. Müzik durdu. Sarayın bahçesinde doğanın kendi sesi işitiliyordu şimdi. Belides ayağa kalktı dudakları büküldü. Beyaz elbisesinin eteklerini tutarak, çıplak ayakları ile çimenlerin üzerinde zerafetle yürüdü ve boylu poslu Vertumnus’un karşısına dikildi. Meyvelerin ve bahçelerin tanrısı Vertumnus’un sırnaşık aşkından kendini korumak için papatyaya çevirdi.

Bundan sonra papatyalar, aşıkların elinde seviyor, sevmiyor olarak kaldı.